Sokakta ve zaman
zaman farklı konser mekanlarında görüyoruz onu. Kanuna benzetiyoruz biraz . Ama
sesi daha farklı, daha bir içimize işleyen cinsten. Bize yabancı bu sesi
sokakta duyduğumuz zaman durup bizi ele geçirmesine izin veriyoruz. Santuru ve
yolcuğunu merak edip Eskişehir’de, Türkiye’nin bir çok yerinde, sokaklarda,
sahnelerde çalan Deniz Perhan ile soğuk bir kış günü santur ve müzikal yaşamı
üzerine sohbetimize başlıyoruz.
Müzikle olan ilişkin
ne zaman başladı?
Açıkçası müziğe çok erken bir yaşta başlamadım. Bir çok
kişiye göre belki geç olacak bir zamanda başladım, 15-16 yaşlarında falandım.
Lisenin başları sayılır. Ailemde müzisyen yok. Belki de iyi bir müzik dinleyicisi
olmamla ilgiliydi. Santurla 6 yıldır ilgileniyorum ki bu süre zarfında farklı 3
yıl vurmalı çalgı deneyimim oldu. Kimisine merak sarıp, kimisini bırakıp devam
ettim. 9 yıla yaklaşan bir müzik yapım
sürecinin içindeyim.
Bu süreçte ailenden
destek görebildin mi?
En başta böyle bir destek yoktu. Belki de başarabileceğime
inanmıyorlardı. Geçtiğimiz Eylül ayında üyesi olduğum grupla Eskişehir Toprak
Sempozyum’unda çaldım. Bu sene mezun olacağım ilk defa annem babam kardeşim
İzmir’den Eskişehir’e konserim için geldiler bir şeyler yapabildiğimi gördükçe
maddi olarak da desteklediler. Yeni çalgı aleti alman gerekiyor kazandığın ya
da elinde olan para sana yetmiyor bu durumda aile devreye giriyor eğer
imkanları varsa seve seve destek oluyorlar. Eskiden boş zaman uğraşı olarak
görüyorlardı. Şimdi durum amatörlükten profesyonellik değil belki ama yarı-profesyonelliğe
evrilince yanımda olduklarını gördüm. Şanslı sayılabilirim.
Müzikle ilgili
herhangi bir eğitim aldın mı?
Müzik konusunda bir eğitim almadım, gördüğümü taklit ederek
başladım. Daha sonra santura merak salıp devam ettim. İyi bir enstrümanist
olmanın iki önemli koşulu olduğunu düşünüyorum. İlk olarak genel müzik bilgisi,
ikincisi de enstrümana hâkimiyet. Bundan 5 sene önce ben de hakimiyet yoktu ve
müzik bilgim olmadığı için enstrümanı tanımadığım için çok basit bir şarkı bile
çalamıyordum. Ama şimdi bana hadi bize bir santur çal diyebiliyorlar.
Santurla nasıl
tanıştın?
İzmir’de sokakta çalan bir arkadaş vardı, Ozan Özdemir, onu gördüm
etkilendim, merak ettim. O zamanlar tanışmıyorduk şimdi çok sevdiğim arkadaşım.
Kendisi de Çevre Mühendisliği okuyordu o dönemde. Şimdi İzmir’de çalgı
yapımıyla ilgileniyor. Onunla tanıştıktan sonra santur edindim, üzerine düştüm
ve çabaladım zaten müzikle ilgileniyordum.
Bir hevesle mi
başladın?
Tabi , zaten perküsyon çalıyordum İzmir’de ufak bir grubumuz
vardı. Birkaç arkadaşla beraber türkü çalıyorduk. Bu ilk grubumuzda protest bir
damar vardı. Daha sonra birçok solcu gibi dağıldık tabi. Bir yerden sonra
kopamıyorsun müzikten, perküsyon ile altyapıda kalmaktansa müziğin melodisi
olmak istiyorsun. Melodik bir enstrüman çalmak istiyordum aklımda akordeon ve
santur vardı. Herkes gitar, bağlama çalıyordu farklı bir şey çalmak istedim
hakkımı santurdan yana kullandım.
Bir grupla birlikte
santur çalmak kolay mı ?
Aslında çok güzel bir soru sordun. Santur çok eski bir
çalgı, çok ilkel bir çalgı. 2000 yıllık bir tarihi var. Haliyle bulunduğu coğrafyanın
ihtiyaçlarına göre şekillenmiş. Benim kullandığım santur, Klasik İran santuru.
Eşik sayısına göre adlandırılıyor. Kullanıldıkları coğrafyalara göre farklı
isimler almış mesela Macaristan’da Cimbolom, Amerika’da Dulcimer var. Japon santuru var Hint santuru var. Bunlar benzese
de birbirinin aynısı değil. Klasik İran Santurunu Türk müziğinde kullanmak çok
kolay değil. Çünkü İran müziğini belli bir düzene göre akortlayıp
çalabiliyorsun. Tek bir düzende belki yarım saat kadar. Batı müziğine Türk müziğin
uygun değil, Türk müziğinde şarkıdan
şarkıya makamın farklı olmasının yanı sıra şarkıların içinde geçişli makamlar
da olabiliyor. Kürdilihicazkar diye bir makam var mesela, hem kürdinin
özelliklerini alıyor, hem de hicazın özelliklerini alıyor. Sahnede iki santur
kullanıyorum ama açıkçası şu an ikisi de yetmiyor. Kanun gibi mandal düzeneğini
santura uygulamak istiyorum. Basit olarak anlatırsam hızlı olması açısından tellerin
bulunduğu eşikleri sağa ve sola kaydırarak akord ediyorum. Santur üzerinde, çelik
ve prinç olmak üzere iki farklı tel var. Çalacağın düzeni bilip ona göre ayarlaman
gerekiyor tellerini. Santurun yapısından kaynaklı bir zorluğu var.
Türkiye’de
profesyonel anlamda santurla uğraşan birini araştırdığımızda Sedat Anar’ı
görüyoruz sen profesyonellik anlamında albüm yapmak, müzikal olarak kendini
geliştirmeyi planlıyor musun?
Aslında kim istemez. Uluslar arası ilişkiler okuyorum
okuduğum bölümü de seviyorum, müzik yapmayı da elimden gelirse ikisini de
yapmak isterim. Hayatımın tamamı müzik değil ama önemli bir kısmında. Profesyonellik
albüm anlamındaysa, yaklaşık 1.5 Senedir bir grubumuz var Ayrık Otu isimli.
Orda da yeni yeni beste çalışmalarına başladık bir iki tane şiir var. Bir
tanesi Fuzuli’den diğeri de Karacaoğlan ‘ dan bunları yorumlamak var şimdi
kafamızda. Benim gruptan ayrı olarak 3 yıl boyunca yaşadığım sokağa ve kedim
zagor için yaptığım bir kaç minimal bestem var. İmkan olursa onları bir albüme
toplamak güzel olur.
Sahnede çalmaktansa
sokakta çalmak nasıl bir duygu?
Sokakta çalmak çok keyifli bir şey. Grup olarak bir kez
sokakta çaldık ve sokağı ciddi bir sahne olarak görüyoruz. Sempozyum’da çalmak
için de prova aldık sokakta çalmak için de. Çok söyleniyor sokak eksikleri
kapatır, gitar mı çalıyorsun sen de gel. Müziği nerede yaparsan yap ciddiye
almak ve gereken emeği çabayı sarf etmeniz gerekiyor.
Sokak ve santur bir
bütün gibi oldu bu konuyla ilgili ne söylemek istersin?
Türkiye’de biraz böyle. İran’da santuru klasik senfoniler de
bile kullanabiliyorlar. Özel bir konser mesela, santurun parçaları yazılmış.
Senfoni orkestrasıyla beraber Türk müziği çalmak kolay bir şey olmaz. Ama
teklif gelse gecemi gündüzüme katarım. Eminim çok keyifli olurdu.
Santur yeni
tanıdığımız bir çalgı ama sokakta çok popüler, sen beğeniyor musun ilgilenenlerin
yaptığı müzikleri?
Türkiye’de bir şey çok çabuk popüler olup çok çabuk
tüketilebiliyor. Mesela bundan 5-6 sene önceye baktığımızda santuru pek kimse
bilmiyordu. Bu süreçte çok hızlı bir şekilde yaygınlaştı. Birbirinin benzeri
çok fazla grup çıktı Türkiye’nin bir çok yerinde. Biraz internetten
araştırırsak bulabiliriz bu grupların hepsi
‘’uzun ince bir yoldayım’’ türküsünü çalıyordur. Hiç birinin de diğerine
göre farkı yok. O yüzden Türkiye’deki birkaç istisna dışında santur çalanları
pek dinlemiyorum, dinlerken de açıkçası pek keyif almıyorum.
Santur popülerliğini
sürdürebilecek mi?
Santur çalanlarla ilgili bir durum bu. Kısıtlı bir enstrüman
desem de derya deniz. Sedat Anar bu konuda çok başarılı. Ama dediğim gibi bir
orkestra çalgısı değil. Çalan bir şarkıyı duyduğun an santuru çıkarıp eşlik
edemiyorsun, transpoze etmen gerekiyor.
Solo bir çalgı. Çünkü santurun üstünde hem bas hem tiz
sesler var ve tek başına çok kulak tırmalamıyor. Ama bir bas gitar, kontrbas,
keman o dengeye sahip olmadığından çok uzun süre tek başına değil de
orkestrayla dinlediğimizde çok daha keyifli bir hal alıyor. Santuru, piyano
gibi uzun süreler boyunca dinleyebilirsiniz. Ardavan Kamkar’ın solo albümü
darya sizi hiç bilmediğiniz alemlere çıkarabilir.
Son olarak bize Ayrık
Otu’ndan bahsediyor. Kendi müziğini yapan, müzikseverlere farklı bir tatlar sunan,
tekdüzelikten olabildiğince uzak duran bir grup Ayrık Otu. Çok eski bir grup
değil ama kendini bulabilmiş kısa süre içerisinde. Karacaoğlan’dan, Fuzuli’den
dünya müziğinden besleniyor, herkesi kucaklayabiliyor melodisiyle. Eskişehir’de müziklerini yapabilecekleri
alternatif yerler olmadığından yakınıyor Deniz , onaylıyorum hava artık soğuk
sokakta müzik yapmak zor, performanslarını sergileyebilecekleri pek mekan da
yok. Söyleşimiz bittikten sonra bulunduğumuz mekanın işletmecisiyle konuşuyor ,
yakın zamanda Kıraathane’de Ayrık Otu olarak müzik yapacaklarını öğreniyorum. Gelecek
haftalarda müzik dinlemek isteyenler için ipuçlarımı bırakıp, Deniz’e sohbeti
için teşekkür ediyorum.
Hande YAVUZ, Aralık 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder