13 Mayıs 2012 Pazar

nikola



Siz doğmadan ne çok şey oldu. Elbette düşünmüşsünüzdür.  Şimdi tarihin sayfalarında kalan yüzlerce olay.  “Altıya mı değdi yaşlarınız / Otuzdokuz doğumlu çocuklar” diyor Enver Gökçe. Savaş da, açlık da, kıtlık da ölmeseler bile, o otuzdokuz doğumlu çocukların çoğu ayrıldılar bu dünyadan.  Ya da şu yaşımla altmış sekiz yılında fransada, kendi memleketim de olaydım dediğiniz anlar. Ya da Cemal Süreya’yı yapı kredi yayınlarından değil de ilk kez bir dergide okuyup  keşfedebileceğinizi bir düşünün. Sanırım güzel olurdu. Neden böyle düşündün diye sorduğunu varsıyorum sevgili okuyucu.
Bir şarkı ardı ardına kaç kez dinlenir? Üç? Beş? On? Ya da bende var bir sorun. Üç gündür, tek bir şarkıyı hemen her bulduğum fırsatta dinliyorum.  Peki ya hangi şarkı bu? Nedir bu kadar güzel kılan o şarkıyı? Yarışma programlarında yapıldığı gibi, cevabı vermeden önce reklam almayacağım, korkmayasın sakın, sevgili okuyucu. Yeni Türkü- Nikola.

Yeni Türkü’nün Nikola’sı çekirdek sanatevi kayıtlarında yer alıyor. Kayıt seksenli yıllara ait olduğundan,  cızırtı had safhada olmasa bile hatrı sayılacak derecede. Belki de en güzel yanlarından biri de o cızırtı. “Şimdi bulgar besteci dimitur yanevden bir parça. Nikola. Nikola bir bulgar halk kahramanı.” Açıklamasıyla başlıyor şarkı. Vokalde Tuncer Tercan. İster istemez eşlik ediyorsunuz, ara nağmesindeki heey heey kısmına.
Şimdi bir plan yapmamamdan kaynaklı, çekirdek sanat evi kayıtlarından mı bahsetsem yoksa bi bulgar halk kahramanı Nikola’dan mı? Bilemiyorum. Yahut ikisinden de bahsedeyim. biraz sabır ama sevgili okuyucu, biraz sabır. Bi kaç satır yukarda sorduğum sorunun cevabı da şu keşke’mden ibaret. Ne hoş olurdu çekirdek sanat evinde yeni türkü’yü dinlemek. Ne acı olurdu, -yazar mıydı gazeteler bilmem – gazetelerden Nikola ve altı arkadaşının ölüm haberini okumak. Hüznü de, sevgi yi de, müziği de şiiri de, dünü ve bugünüyle yaşamak. Sonra yarından bugüne , bugünü yarınla yaşamak.

Gelelim, çekirdek sanat evine. Bülent Ortaçgil ve Fikret Kızılok seksen iki yılında kuruyorlar çekirdek sanat evini. Burada sergiler oluyor, müzik dinletileri oluyor, kayıtlar yapılıyor, çay- kahve içiliyor. Şimdi kayıtlarda yer alan Bülent Ortaçgil’in sözlerine bir kulak verelim. “İki insan düşünün birisi kolaylıkla şarkı yazabiliyor ve büyük bir coşku ile onları söyleyebiliyor, ötekisi çok zor şarkı çıkarıyor ve coşkuya dönük değil şarkıları… Ama bu insanlar yine birlikte olabiliyor. Başka şey düşünün, kimisi şarkısında nokta koymayı seviyor ötekisi ise noktalı virgül kullanıyor şarkılarında, yine düşünün kimisi bir deniz insanı ötekisi bir kara; kent çocuğu. İşin doğrusu Fikret’le biz biraz böyleyiz ve sanıyorum ilk akla gelen şey nasıl bir beraberliktir ki bunu diyeceksiniz. Fakat şarkılarımızı dinlediniz ve diyoruz ki biz, kendi anlayışlarımız o kadar ortak ki işte buyrun size birinci şarkıda bunu söyledik. Bu yolculuk böyle başladı.”  Bülent abinin birinci şarkı olarak kasttettiği şarkı ise biz şarkılarımızı.

Seksenli yıllarda, Bülent Ortaçgil ve Fikret Kızılok’un yanında, Ezginin Günlüğü, Yeni Türkü, Erkan Oğur gibi bir çok isim çekirdek sanat evinde dinletiler verdiler.  Dinleyicilerine daha sonra kayıtlar, o gün sanat evinde içilen çay hatrına o günün anısı olarak ulaştırıldı. Kaset kapakları pek tatlı çöp adam çizimleriydi. Daha sonra ne olduysa oldu, seksen dokuz yılında kapanıverdi çekirdek sanat evi.  Gerekçesi ise seksen dokuz yılında çıkan telif hakları yasasıydı. Bu yasayla birlikte kayıtlar eskiden olduğu gibi dinleyicisi ile kolay kolay buluşamaz oldu.

Şimdi yeniden o bahsettiğim Yeni Türkü şarkısına geliyorum. Bi bulgar halk kahramanı, Nikola. Şarkıyı üç gündür dinlerken, Nikola’yı tanıyor olabileceğim aklıma gelmemişti. Birebir bir tanışıklık değil elbet. Kısa bir araştırmadan sonra, Nikola’nın bulgar şaiiri Nikola Vaptsarov olduğunu fark ettim. Nikola Vaptsarov ismini ilk kez dört yıl kadar önce duymuştum. Eski bir kitabın arkasında, okuyucunun yüreğini delebilecek keskin bakışlarıyla duruyordu. Motor Türküleri kendisinin tek kitabı bildiğim kadarıyla.  Sadece otuz üçyıllık bir yaşam. Cahit sıtkı tanır mıydı kendisini bilmem, bir kez daha düşünürdü herhalde o meşhur dizeyi yazmadan önce. Yahut düşünmüştür de günahını almayalım koca şairin. Neyse sevgili okuyucu, sence toparlayabilecek miyim? Bilmiyorum. Devam edelim bakalım daha neler çıkacak, dilimizden.

Vaptsarov,  hayatı boyunca bir çok farklı işte çalıştı. Bunların arasında, makine teknisyenliği, kağıt fabrikasında işçilik, buharlı lokomotiflerde ateşçilik gibi işler vardı. Yazdığı şiirler de, yaşadığı hayattan bağımsız olamazdı. Kırklı yıllara gelindiğinde Alman faşizmine karşı mücadelede en ön safta yerini aldı. Kırk iki de tutuklandı, işkence gördü. Ve temmuzun kırk ikisinde altı arkadaşıyla birlikte kurşuna dizildi. Ölümünden on bir yıl sonra ise halk kahramanı ilan edildi.

Ansiklopedik bir bilgi ne kadar yakıştı diğer paragraflara bilmiyorum. Kusruma bakmazsın değil mi sevgili okuyucu, buraya kadar geldiysen, seninle içli dışlı olduk da sayılır artık. Vaptsarovun beni neden bu kadar etkilediğinden bahsedeceğim. İdamından sadece iki saat önce iki şiir yazıyor. Birisi karısına yazdığı veda şiiri, diğeri ise mücadele arkadaşlarına ve halkına yazdığı, ‘savaş alabildiğine kıyasıya’ şiiri. Gelin beraber veda şiirini okuyalım.

Karıma 

Geleceğim bazen, uykudayken sen
Beklenmedik uzak bir konuk gibi
Sokakta bir başıma koyma beni
Kapıyı sürgüleme üstümden.

Usulca girecek bir yere ilişeceğim
Bir zaman, karanlıkta, bakacağım yüzüne
Görüntün doyasıya dolunca gözlerime
Seni kucaklayacak ve çıkıp gideceğim...
N. Vaptsarov

Düşünsenize bir, Nikola’yı birkaç saat sonra kurşuna dizmeye götürecekler ve Nikola karısına böyle bir şiir yazıyor. Ölmek üzere olan bir adam nasılda umutla yaşama ve aşka sarılıyor.
Şu şiirden sonra yazmaya halim kalmadı sevgili okucu teşekkür ederim buraya kadar geldiğin için, ama bir isteğim var senden. Kapıyı sürgülemeyin, çekirdek sanat evi kayıtlarını dinleyin, şiir okuyun; bol bol.  Korkmayın yaşamaktan, sevmekten.

deniz perhan.


1 yorum:

  1. zarfsız kuşlardan biri Nikola ve onlar ne kadar çoklar diye düşündüm. çok güzel bir yazı olmuş. yeni yazılarını bekliyoruz:)

    YanıtlaSil